Son dönemlerde yazılı ve görsel medyada aynı zamanda da eczanelerimizde en sık karşılaştığımız sağlık tavsiyelerinden biri de “D vitamini” kullanımı. 21. yüzyılın üzerinde en çok konuşulan ve en çok araştırma yapılan, en gözde takviyesi belki de D vitamini.
Araştırmalar dünya nüfusunun önemli bir bölümünde D vitamini eksikliğini vurguluyor, hatta bunu bir pandemi olarak nitelendiriyor. Peki bu kadar önemli bir vitamin mi bu D vitamini? Kimler kullanmalı? Gereksiz yere kullanıldığında fayda yerine zarar veriyor mu?
+50SPF güneş kremlerinin %99 oranında ciltten D vitamini üretimini azalttığı bilinmektedir.
D vitamini eksikliği özellikle insanların gıdalardan yeterli D vitamini alamaması ve yeterli UVR’ye maruziyetin sağlanamaması sonucu oluşur. Özellikle olmazsa olmaz gibi bize dayatılan yüksek faktörlü güneş kremleri, vücudun yeterli oranda D vitamini üretimini yapamamasının en önemli sebeplerindendir. +50SPF güneş kremlerinin %99 oranında ciltten D vitamini üretimini azalttığı bilinmektedir. Aynı zamanda cilt renginin koyu olması, yaşlanma ve vitamin D reseptör sayılarının ve afinitenin azalması, otoimmün hastalıklarda, bazı ilaçların kullanımı (antiasitler, kortikostreroidler, simetidin, heparin vb.) D vitaminin üretiminin azalmasına veya metabolizmasının artmasına neden olur.
Tüm bu bilgiler ışığında günümüzde kapalı ortamda çalışma, yeterli beslenememe gibi durumlar nedeniyle D vitamini tüketiminin artması beklenen bir sonuçtu ama esas çarpıcı olan ise eczanelerimiz de bulunamayacak kadar üretimin, ihtiyacı karşılayamaması haliydi. D vitamini satış rakamlarına baktığımızda bu çarpıcı sonucu görebiliyoruz. 2013 yılında 5 milyon 922 bin kutu D vitamini tüketilirken 2015 yılında bu rakam 14 milyon kutuya yükselmiştir. Pazar %250 oranında çarpıcı bir şekilde büyümüştür. 2016 yılında bu büyüme devam etmiş ve tüketim 20 milyon kutuya ulaşmıştır. Eczanelerimizde reçetelere baktığımızda çocuk, yaşlı fark etmeksizin doktorların daha çok D vitamini yazmaya başladığını görmeye başladık. Neredeyse eczanelerimizin en çok satılan ilacı haline geldi. Kısacası artık D vitamini bir ”sağlık trendi” haline geldi. Sosyal medyada, TV’ lerde kontrolsüzce D vitamini önerilmeye başlandı. Hekim sıfatı taşıyan birkaç popüler isim her derde deva söylemiyle her hafta ampulü kırın için dedikten sonra o her şeyin uzmanı bloggerlar, sayfalarında D vitamini görselleri paylaşmalarıyla birlikte yeni bir sağlık karmaşası yaratıldı. Çok geçmeden Sağlık Bakanlığı’ndan eczanelerimize ciddi advers reaksiyonların gözlendiği belirtilerek reçetesiz D vitamini satışının durdurulduğunu bildiren yazılar ulaştı.
Hangi saatte güneşlenmeliyiz?
Güneşten gelen ışınlardan UVA ve UVB olan alt tipleri, D vitamini sentezi açısından önemlidir. UVA ve UVB’nin D vitamini sentezi üzerine olan etkileri birbirinin zıttıdır. UVB derimize temas ettiğinde kolesterolden D vit öncüsü olan kolekalsiferolü sentezlettirir. UVA ise tam tersine deride sentezlenen kolekalsiferolü parçalar, yani bir anlamda D vit sentezini bozar. Yani sürekli söylenen “sakın ışınların dik geldiği öğlen saatlerinde güneşlenmeyin” tavsiyesine uyarak güneşin nispeten yatık geldiği saatlerde güneşlenirseniz aslında çoğunlukla UVA ışınlarına maruz kalıp bronzlaşırsınız ama sentezlenen D vitaminini de parçalanarak etkisiz hale getirirsiniz. Fazla miktarda UVA ışınlarına maruz kalanlarda deri kanseri olasılığı artar. Bu nedenle zamanlama önemlidir. Eğer öğle saatlerinde değil de daha önceleri ya da daha sonraları güneşlenilirse, fazla güneşlenilmiş olsa bile D vitamini seviyeleri düşük olabilir.
Özetle güneşin dik geldiği öğle saatlerinde yani gölgenizin boyunuzdan daha kısa olduğu saatlerde kol bacak ve sırt bölgeleriniz direk güneş görecek şekilde 15-20 dakika güneşlenin.
Kış aylarında ise günlük 400-800 IU D vitamini preparatı kontrollü ve etkin doz için yeterli olacaktır.
Son dönemde araştırma yapılan çalışmalarda;
1) D Vitamini eksikliğinin insülin direncini arttırdığı ve pankreasın insülin üreten beta hücrelerinde fonksiyon bozukluğuna neden olduğu, bu nedenle şeker hastalığı riskini arttırdığı, gebelerde ve çocuklarda D Vitamini seviyelerinin yüksek olması ise Tip I diyabet riskini azalttığı gösterilmiştir.
2) Gebelikte yüksek D vitamini düzeylerinin astıma ve vizinge karşı koruyucu olduğu, düşük D Vitamini seviyesi olan çocukların daha sık üst solunum yolu hastalıklarına yakalandığı gösterilmiştir.
3) D Vitaminin tümör hücrelerini besleyen kan damarlarını azaltarak, tümör hücrelerinin yok edilmesini sağlamaktadır. Bu etkisi ile kanserin ilerlemesini önlediği düşünülmektedir.
4) D Vitamini bağışıklık sisteminin en doğal silahıdır. Organizmalarda doğal anti mikrobik peptidlerin salgılanmasını tetiklediği gösterilmiştir. Vücutta monosit ve makrofajların immün yanıtı başlatabilmeleri için serum D vitamini seviyelerinin 20 ng/ml üzerinde olması gerekir.
5) D vitamini ile ilgili en önemli çalışmalar ise otoimmün hastalıklar üzerinde yapılmaktadır. D vitaminin doğuştan gelen bağışıklıkta hayati rol oynadığı ve Romatoid Artit, Multiple Skleroz ve influmatuvar bağırsak hastalıkları gibi otoimmün hastalıkları olan kişilerde yapılan D vitamini alımı ile ilgili çalışmaların %40 oranında hastalık gelişimini azalttığı gösterilmiştir.
6) D vitamini eksikliğinde yüksek tansiyon ve kardiyovasküler hastalık riski artarken, D vitamini takviyesinin sistolik basıncı düşürdüğü çalışmalarda gösterilmiştir.
Tüm bu araştırmalardan sonra D vitaminin insan sağlığı için vazgeçilmez olduğunu görebiliyoruz. Bu konuda hepimiz hem fikir olsak da D vitamininin güneşlenme ile vücudumuz tarafından üretilen miktarının yeterli olup olmadığı ve takviye olarak yüksek doz ampullerin, damlaların kullanımında güvenliği ve etkinliği ile ilgili farklı yaklaşımların olduğunu hepimizin biliyoruz.
Yüksek dozda D vitamini alırsak ne olur?
Erişkinlerde D vitamini alımı için güvenli üst sınır günde 2000-2500, ilk yaşlarda ise 1000-1500 ünite civarındadır. Bu üst sınırlar yalnızca güvenlik için belirlenmiştir; bir başka söyleyişle bir hastalık olmadan D vitamini ampulü içmek, bir süre sonra kandaki D vitamini düzeylerini zararlı düzeylere çıkarabilir.
Gereksiz ve yüksek dozda alınan D vitamini, kalsiyum yüksekliğine, ve böbreklerde kalsiyum çökmesine neden olur. Kan kalsiyum düzeyinin yükselmesi ayrıca, iştahsızlık, halsizlik, kabızlık, reflü gibi bulgulara neden olmaktadır.
Bu yazıyı hazırlarken hem bakanlığımızdan gelen advers reaksiyon bildirimi hem de konuştuğum erişkin endokrinoloji uzmanları son yıllarda D vitamini zehirlenmesi vakalarında bir artış olduğunu belirtmişlerdir.
Bu kadar farklı söylem varken, aklı karışmış eczacılarımız ve hastalarımız ne yapmalı?
Öncelikle bilinmesi gereken yüksek doz D vitamini almaya aslında hiç gerek yok. Mutlaka ölçüm yapılmalı ve sonuca göre bahsettiğimiz risk grupları ihtiyaç halinde bu yüksek dozları kullanmalı, bunun dışında günlük dozlar içeren takviyelerin kullanımı tercih edilmelidir.
Sağlıklı bireylerin D vitamini sentezi için, yaz aylarında koruma krem ve solüsyonları kullanmadan güneşlenmeleri gerekir. Güneşlenirken D vitamini üretimi için gereken ışınların saatlerine, açılarına ve zamanlamasına dikkat etmek gerekir.
Sonuç olarak yüksek doz ve gelişigüzel D vitamini kullanımı masum bir uygulama değildir ve bu konuda ilgili uzmanlık dernekleri eczacı, hekim meslek örgütlerinin ve sağlık bakanlığının etkili girişimlerde bulunması gereklidir.
Sevgi ve sağlıkla kalın;
Ecz. Özge Şenkon Yüksel
Not: Mart ayı içerisinde iki önemli günü hatırlatmadan yazımı bitirmek istemedim. Erkek zulmüne uğrayan tüm kadınların acılarının dindiği, ölüm ve şiddet riski taşımadıkları, çocuk yaşta evliliklerin son bulduğu ve tüm kadınların özgür oldukları bir dünya umuduyla ‘’8 Mart Dünya Kadınlar Gününü’’ kutluyorum. Ve sağlık sistemimizin en önemli halkalarından, zor şartlar altında mesleğini hakkıyla yapan tüm hekimlerimizin 14 Mart Tıp Bayramı’nı şimdiden kutluyorum.
D VİTAMİNİ HAKKINDA TEMEL BİLGİLER
D vitamini nedir ve nasıl üretilir?
D vitamini olarak bildiğimiz 7-dehidrokolekalsiferol aslında bir hormon öncülüdür. Yağda eriyen, diyet ile (D2) ya da cildimizde mevcut provitamin D3 den elde edilen bir maddedir. Diyet kaynağı olarak D vitamini doğal olarak yumurta, tereyağı, süt, yulaf, tatlı patates, sıvı yağlar, karaciğer, özellikle yağlı olan tuzlu su (deniz) balıklarından; somon, sardunya ve ton balığında bulunur. Bitkilerden; maydanoz, ısırgan otu ve yoncada mevcuttur. Diğer vitaminler vücutta yapılamayan ve vücuda dışarıdan alınan maddelerken, D vitamini bu tanıma tam olarak uymamaktadır. Deri güneşin U.V. ışınlarının belli dalga boyunda olanlarına maruz kaldığında bu öncü maddelerden D vitamini sentezi yapmaktadır. Cilde gelen direkt güneş ışığı teması sonrası sentez başlar. Karaciğer ve böbrekten geçip aktif D vitamini halini alır.
D vitaminin vücuttaki rolü nedir?
Hiç şüphesiz D vitamininin bilinen ön önemli görevi başta kalsiyum olmak üzere vücutta minerallerin dengesini sağlamasıdır. D vitamini yokluğunda kalsiyumun %10-15 oranında vücuttan emilirken, Vitamin D reseptör aktivasyonu, kalsiyumun emilimini vücutta %40’ a kadar artırmaktadır. Uzun süreli D vitamini eksikliğinde bağırsaktan emilen kalsiyum miktarı azalır böylece kalsiyum ve fosfor dengesi bozulur. Kemik mineralizasyonu etkilenerek, ince, yapısı bozulmuş kemik haline gelir ve kemiklerin kırılma riski artar.
Yakın zamana kadar az sayıda organın D Vitamini reseptörlerine sahip olduğu sanılırken, yapılan son araştırmalarda vücudumuzda, meme, kemik iliği, sinir hücreleri, bağışıklık sistemi gibi hücrelerde 2000 adede yakın D vitamini reseptörü bulunduğu bildirilmiştir. Bu bilginin edinilmesi ile D vitamininin kemik ve kas gelişimi dışında insan için hayati olduğunun farkına varılmıştır.
KAYNAKLAR:
Wacker M, Holick MF. Vitamin D-Effects on Skeletal and Extraskeletal Health and the Need for Supplementation. Nutrients 2013;5:111-48.
Holick MF, Binkley NC, Bischoff-Ferrari HA, Gordon MC, Hanley DA, Heaney RP et al. Evaluation ,Treatment, and Prevention of Vitamin D Deficiency: an Endocrine Society Clinical Practice Guideline. J Clin Endocrinol Metab 2011;96:1911-30.
Bodnar LM. Et al. High prevalance of vitamin D insufficiency in black and white pregnant women residing in northeren US and their neonates. J of Nutrition 2007;137.447-57.
Hypponen E. Et al:Intake of vitamin D and risk of type 1 diabetes: a birth-cohort study. Lancet 358:1500-1503, 2001.
D hormonu Güncel gelişmeleri, Hacettepe Tıp Dergisi 2011;42:14-27
D vitamininin biyokimyasal ve laboratuvar değerlendirilmesi, Türk Kilinik Biyokimya dergisi 2008;6;23-31)
Tsiaras WG, Weinstock MA. Commentary: Ultraviolet irradiation and oral ingestion as sources of optimal vitamin D. J Am Acad Dermatol 2010;62:935-6