Eskiden bir gazetemiz vardı. Öyle kuru gazete. Sonra ‘Ege’ eki geldi. Yeni Asır’ın gazını almıştı. Fakat tipik bir İzmir’li olarak hem Hürriyet Ege hem de Yeni Asır’dan asla vazgeçilmeyecekti. Sonra ek’ler gelmeye başladı. Ek dediğimiz, gazetenin orta sayfasından çekip çıkartılan bulmaca…sonra TV, sonra Haftasonu eki ve Haftasonu da hem Cumartesi hem Pazar.
Fakat asıl takip ettiğim ek İnsan Kaynakları ekiydi Hürriyet’in. Bu ek karmaşası tam son halini almıştı ki, işime yarayan bir ek ile yine Hürriyet eklemlendim.
Çift renkli diş macunları da aynı döneme denk gelir. Evet iki renkli. Çoook uzun bir zaman dilimi bildiğim tüm diş macunları beyazdı. Sonra kırmızı beyaz, mavi beyaz, sadece mavi gibi…
Ve benim dedem Televizyonun kapanışında ki gece on ikide, İstiklal Marşı’nı ayakta dinlerdi.
Biraz zaman geçince kesintisiz yayına geçtiler. Kesintisiz yayın mı? Daha renkli televizyonlara yeni alışırken…Çok iyi hatırlıyorum, gecenin bir yarısı kalkıp televizyonu sadece merak ettiğim için açmışlığım hayli fazladır.
Sonra TeleOn, sonra HBB, sonra Star, sonra, diğerleri derken…
Derken o bol ekli gazeteler aynı zamanda dijital yayıncılıkta Türkiye’nin en çok tıklanan haber siteleri haline dönüştüler. Yeni Asır ne yapıyor bilemiyorum ama canım istediğinde İzmir Büyükşehir Belediyesi Kameralarına bağlanıp dilediğim köşe bucağını canlı seyrediyorum İzmir’in. Havasını soluyamıyorum ama…neyse…bir şekilde hasret gideriyorum işte.
…diyeceğim o ki; koskoca IBM’in kurucusu Thomas Watson (1874-1956), ölmeden önce , hiç kimsenin kişisel bilgisayar işine girmeyeceği çünkü tahminen kişisel olarak iş görecek makinelerin bir tondan ağır olacağını, bu sebepten dolayı şirketinin farklı iş alanlarında da yer alması gerektiğini belirtti.
Hem komik hem de değil. Komik, çünkü IBM kişisel bilgisayar işine gerçekten boşladı ve o boşluğu Apple ile Microsoft fazlasıyla doldurdu. Bilgisayarı IBM buldu ama kaymağını başkaları yedi. Farklı iş alanlarına yöneldi, bugün akıllı şehirler, akıllı binalar, akıllı şeyler dediğimiz neredeyse her akıl almaz yazılım, IBM tarafından üretilmekte. Trafik Lambaları Siemens ama onların nasıl yanıp söneceğini, hangi sekanslarda ne gibi tepkiler vereceklerini üreten yazılım yine IBM.
Peki biz…sadece Eczane, Dermokozmetik vesaire olarak mı kalacağız? Daha daha başka kendi alanımızda ama şu an görmediğimiz, bir şekilde düşünebilirsek o boşluğu yakalayabileceğimiz neler yapabiliriz?
Bu konuda sizleri ciddi ciddi düşünmeye davet ediyorum. Bunu düşünecek zamanı, seyahatleri ve gözlemi, konuşmaları, ilginç kişilerle alakasız çağrışımlara davet çıkartacak meclisleri fazlasıyla yaratmanın zamanı.
Gelecekten bahsetmiyorum. Gelecek dediğimiz zaman diliminin çoktan beri içinde olduğumuzdan bahsediyorum.
Bu gün, ana işi Dağıtım ve Lojistik gibi gözüken Amazon, “Yüzüklerin Efendisi” serisinin dizilerini çekecek. Fakat ilk bakışta Amazon bir yapım şirketi değil. Yaptığı işin (dağıtım) yapımcılıkla ilgisi bile yok. Fakat Jeff Bezos bizim gibi düşünmüyor. Dün PTT’ye rakipti bu gün Warner Bros’a.
Apple düzenli gelirinin çok büyük bir kısmını iTunes’tan kazanıyor. Evet yanlış bilmiyorsunuz, şarkılardan. Fakat Apple bir müzik şirketi değil. Üstelik, işin ana parçası MacOS yazılımı için binlerce üst seviye yazılım uzmanı ve sistem mühendisi sürekli yazılımın üzerinde çalışmak zorundayken, iTunes senede sadece iki bilemedin üç kere güncelleniyor.
Ben çok fazla sayıda eczacının…hadi eczacılığı bırakın, çok çok çok kişinin endüstri4.0’ın ne demek olduğunu, nesnelerin interneti kavramının neden dünya gündeminden hiç düşmediğini, siber fiziksel sistemlerin kendileri için ne ifade ettiğini anlamadığını daha kötüsü anlamaya çalışmadığını düşünüyorum.
Geçen gün bir haber yayınlandı, FDA’in onay verdiği hap ile doktorun bilgisayarına hastanın aldığı ilaç ve ilacın emilimi ile ilgili detaylar gerçek zamanlı izlenebilecekmiş. Geldiğimiz nokta işte bu. (Haberi okumak için tıklayınız)
Geleceğin hangi hali ile konuşulmuş olursa olsun bu halinin hiç düşünülmediği ve bu haline uygun bir eczacılığın neye benzeyebileceğinin yapılandırılması anlamında daha çok yolumuz olduğunu gözlemlemek hoşuma gitmiyor. Fakat güzel haber kaçırdığımız bir şey yok, yani, henüz…
Değerli müzisyen ve bence yeri doldurulamayacak sanatçı Barış Manço bir gün gazetecilerle gerçekleştirdiği bir sohbette, Cumhurbaşkanı adayı olacağını söylüyor. O dönem Barış Manço Japon İmaparatoru davetiyle Japonya’ya gidiyor, orada hürmetle misafir ediliyor. Belçika’da üst düzey bağlantıları var falan filan. Derken bir zaman geçiyor ve gazeteciler Barış Manço’nun belediye başkan adayı olmak için hazırlığa başladığını öğreniyorlar. Bunun Barış Manço’nun muzipliğinden kaynaklanıp kaynaklanmadığını öğrenmek için Moda’da alıyorlar soluğu ve hemen Barış Manço’ya soruyorlar. Barış Manço’da haberi doğruluyor. Evet diyor, belediye başkanı olmak için kolları sıvayacağım…Ardından gazeteciler ikinci soruyu soruyorlar; “Fakat efendim siz Cumhurbaşkanı Adayı olacağınızı söylemiştiniz?”
O gun bu gündür Barış Manço’nun cevabı kulağıma küpedir; “Çocuklar, bir yerden başlamak lazım!”
Evet eczacılığın geleceği konusu türlü türlü açmazlar ve bir o kadar fırsatlar barındırıyor. Önemli olan bizlerin daha başka neler yapabileceğimizi, gizli kapasitemizin NEREDE SAKLI olduğunu bulmak. Onu gerçekleştirmek değil.
İşte o zaman, nereden başlayacağımıza karar verebiliriz.
Arda Ös