Mizacım gereği sıcak kanlı adamımdır. Esnaf çocuğu olarak yetişmemin esasını çok küçük yaşta öğrendiğimden, güleryüzlü olmayanların dükkan açmasını anlamam.
Girdiğim dükkanlardaki iş sahiplerinin, iş sahibi olmayanlarından ayırt etmek çocuk oyuncağı.
İş Sahibi olmayanlar size;
-Müşteri gibi yaklaşır ve müşteri olduğunuzu hissedersiniz,
-Fazla şey söylemez, söylediğinizi de anlayıp anlamadığı ihtiyacınız giderilme aşamasında ortaya çıkar. Örneğin; ‘-Evet ama ben bunun büyük boyunu demiştim.’ gibi ve pek tebessüm etmezler. Neyse o.
Halbuki iş sahipleri için durum hiç de aynı değildir.
İş sahipleri;
-Müşteri olduğunuzu bilirler ancak size şahsınıza münhasır davranırlar,
-Yüzünüze bakarlar ve sizi anlamak için dinlerler. Anlamadıklarını anlarsınız, izah edersiniz.
-Anlaşmak kolaydır ve güleryüzlüdürler.
(Not: Sezarın hakkı yenmez. Bir çok çalışanı da, iş sahibi zannetmişimdir. Gene de bu azınlık dediğimi kurtarmaz veya daha esnaf tabiriyle; tartmaz.)
Uzun zaman bunun, işi sahiplenme ile ilgili olduğunu düşünüyordum. Fakat şimdi biliyorum ki, kişinin işi sahiplenme faktörünün payı düşük. Bu samimiyet, kişinin içinden gelmeli. İşi sahipleniyormuş gibi göstermesi, zordan gülmesi vesaire ayrı bir felaket, oraya hiç girmeyeceğim.
Şimdi bana, “-Tabii sevgili Arda, söylediklerin çok doğru, dikkat etmek lazım…” deyip, bu yazdıklarımı unutabilirsiniz.
Sakın ha!
Doc Searls, Chritpher Locke, Rick Levine ve David Weinberger, Cluetrain Manifestosu adında “Bildiğimiz İş Dünyasının Sonu” isimli çok önemli bir kitap yayınladılar. Bu kitaba Jake McKee, J.P. Rangaswami ve Dan Gilmor katkı sağladı.
Yukarıdaki kişilerin hiç birisini tanımamanız ihtimaldir. Fakat Fast Company’i bilirsiniz. Fast Company, Amerika’da en çok satılan ve sitesi iş dünyası tarafından en çok ziyaret edilen, seçkin iş dünyasının içinde yer almak için birbiri ile yarıştığı aylık bir dergidir. Bu dergi, bahsettiğim kitap için bakın nasıl yorum yapmış;
“Bu web provokatörlerinin her söylediğine katılmayabilirsiniz. Tabii bu fikirleri göz ardı etmenin riskini göze almak şartıyla!”
Fast Company
Bu insanların yayınladıkları, bir kaç manifestoyu, yapınızı geliştirmek için kullanmak adına illa da 100-150 çalışanı olan bir şirket olmanıza gerek yok. Kanımca 4 kişiyseniz, bu manifestolara tabisiniz.
Elbette ki, yapınızı büyütüyor, gelen müşterinin bir daha gelmesini istiyor ve “bütünsel hizmet kültürü” gibi kavramlar gerçekten ilginizi çekiyorsa;
Şimdi bakalım;
Manifesto 25: Şirketler, fildişi kulelerinden inerek ilişki kurmayı umdukları kişilerle konuşmaya başlamalıdır.
İlişki kurmanın ve samimi ilişkilere dayanan bir yapı oluşturmanın öneminden bahsediyorlar.
Manifesto 27: Uzak, itici ve kibirli bir dil kullanan şirketler, pazarları da kendilerinden uzakta tutuyor.
Manifesto 70: Eğer sizinle konuşmamızı istiyorsanız, bize bir şey söyleyin.
Manifesto 89: Biz gerçek güce sahibiz ve bunu biliyoruz. Eğer bunun farkına varmazsanız, daha ilginç ve daha eğlenceli başka bir oyuncak ortaya çıkıp, sizin yerinizi alacak!
Tabii ki, buradaki dört manifestonun derinliğini kavramak ile işlerinizi geliştirmek arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu görmek kolay.
Uygulamak değil!
Diğer manifestoları da okursanız (kitabı, kitap satan her yerde bulabilmeniz mümkün: MediaCat Yayınları / Cluetrain Mani-festosu) ağırlığın, ilişkide olmakla, ilişikte kalmakta ve ilişki kurmakta olduğunu göreceksiniz…
Kimin ile; elbette, sizinle etkilişime geçen herkes ile.
Fakat buna sadece sizin vereceğiniz destek yetmez. İşletmedeki tüm herkesin bunu doğru bir şekilde kavraması ve işletmenize adım attığı andan itibaren, adına “müşteri” dediğimiz; zoruyla-kolayıyla, güler yüzlüsü ile somurtkanıyla, iyisiyle-kötüsüyle, geleniyle-gelmeyenin de gönlü hoş olanıyla, onlara nasıl daha fazla katkı sağlayabileceğimizi sorgulamamız gerekiyor.
Elbette samimi bir güleryüz olmazsa olmaz ve gönülden bir muhabbet ile; müşterilerinizle daha fazla konuşmanız, nacizane tavsiyemdir.
Gani Müjde’nin NTV’de Gündem dışı isimli bir programı vardı. Her hafta programı kapatmadan önce
“Gülmesini bilmeyen dükkan açmasın” der ve programı kapatırdı.
Ne doğru dermiş meğer!
Arda ÖS