MUHTEŞEM BAŞARISIZLAR!
Yeryüzündeki en etkili öğrenme deneyimi; başarısızlıktır. Başarısız olmak, hiç bir şey yapmamanın karşıt anlamıdır.
Herkes başarısız olamaz çünkü herkesin içindeki girişimcide, başarısızlığı deneyimlemeye yetecek yürek yoktur!
Bizler, kökü belli olmayan bir inanç gereği başarıya doğru yönelme ve başarısızlıktan sakınmaya programlıymışız gibi davranırız.
Erdemli, aynı zamanda başarılıdır.
Aptal ise? Başarısız!
Göz önünde olan başarı figürleri akıllı, gözden uzaklar vasat. Bilen mutlu, bilmeyen saf.
Durum acaba gerçekten böyle mi?
Size kötü bir haberim var…
Başarılı diye nitelendirdiğimiz model kişilerin, davranışlarının temelinde, başarısızlıklarından çıkarılmış dersler yatmaktadır. Bilip, söylemedikleri sır; başarısızlıktan çıkarılan dersler olmaksızın, anlamlı, kalıcı ve sürdürülebilir bir başarı mümkün değildir.
Başarı hikayeleri bağlamdan yoksundur. Önsüz ve arkasızdırlar. Sadece işin başarı kısmını merceğe koyar, büyütür de büyütürler.
Bakalım gerçekten de durum, bize yutturulmaya çalışıldığı gibi mi?
Sir James Dyson, zamanımızın sıradışı mucididir. Torbasız süpürge fikrini hayata geçiren mucid/mühendis. Şimdi de pervanesiz ancak pervaneliden on beş kat daha verimli çalışan vantilatörleri ile gündemde.
Dyson’ın vizyonerliği hakkında şunu belirtmeden geçmemek lazım; 1980’li yıllarda, elektrikli süpürgeler pazarda yer edinmeye henüz başlamışken, kendisi, toz toplamak için torbaya gerek kalmadan, bunu hapsedilmiş bir havalı bölgede ve jet motorlarında da kullanılan bir prensip ile sağlayabileceğini belirtmiştir. Ciddiye alınmış mıdır? Tabii ki cevap; Hayır!
1993’te ilk torbasız, siklon teknolojisi ile çalışan süpürgesi pazara çıkmadan 15 yıl önce ilk prototip üzerinde çalışmaya başladı (Benim gibi matematiği kötü olanlar için not: 1978).
Kendi sözleriyle devam edelim; ’15. prototipi yaptığımda üçüncü çocuğum doğmuştu. 2627. prototipi yaptığımda ise Eşim ve ben, gerçekten kuruşları sayıyorduk. 3727.’de eşim ek gelir için sanat dersleri veriyordu. Bunlar zor zamanlardı, fakat her başarısızlık beni problemi çözmeye biraz daha yaklaştırdı.’
Uzun lafın kısası; Sir James Dyson bugün 69 yaşında. 23 yaşında okulu bitiriyor, ne yapacağım, nasıl yapacağım derken iki-üç yıl geçiyor ve 25 yaşına geldiğinde ne yapacağına karar veriyor. Denemeye başlıyor. On beş yıl mükemmelleştirme için çalışmayı göz önüne aldığımızda, aşağı yukarı 40 yaşına kadar müzmin bir başarısızdan bahsediyoruz. Şirket 1991’de kuruluyor. Yani bunun üzerine bir de 4 sene daha ilave edin.
Şirketin bugünkü değeri 5.000.000.000 USD’den biraz daha fazla olduğu tahmin ediliyor. Yatırım uzmanları, şirketin değerinin katlanarak aratacağını tartışmasız olarak kabul ediyorlar.
Fakat kabul edelim ki, başarısızlık örneği için Sir James Dyson hem biraz fazla eski toprak, hem de şimdilerde biraz fazla sterlin milyarderi.
Peki Nick Woodman için ne demeli?
Bugün 41 yaşında. 1997’de okuldan zar zor mezun oluyor (University of California, San Diego) çünkü öğrenim hayatını zora sokacak derecede surf yapmaya tutkun. Okulda zorlanmasının sebebi derslerden çok Nick’in surf tutkusu.
Derken ne yapacağım diye düşünmeye başlıyor ve müthiş bir girişim ile profesyonel hayata giriyor. Gençlere hitap eden ve ucuz elektronik aygıt satın alabilecekleri bir site. Lafı çok uzatmayalım; sıfır kar ile site zararın ucundan dahi dönemiyor… Sonunda kapatıyorlar.
Fakat buradan çıkarılmış dersler altın niteliğinde. Ardından FunBug kuruluyor. Ürün çekilişlerine katılan kullanıcılara nakit ödüller kazanma şansı. Sıkı durun; Nick, buradaki fikri öyle iyi pazarlıyor ki; 4 Milyon USD’ye yakın yatırım alıyor.
Şirket 2001’e kadar yükselişte. Fakat şirket, pazarlama faaliyeti için sürdürülebilir bir müşteri tabanı oluşturamıyor. Sonuç: 4 Milyon dolar kayıp ile bu şirket kapanıyor.
Bu naif ifade aldatıcı olmasın; kayıptan kastım batmak! Duygusal olarak durumu şöyle tasvir
edebiliriz: Bir iş için size 1000 dolar veriyorlar. Parayı cebinize koyuyor neşe içinde eve
gidiyorsunuz. Eve bir varıyorsunuz ki para yok! 1000 dolar yerinde yeller esiyor.
Onun bir de 4.000.000 USD olduğunu düşünün.
Nick için atlatılması zor bir dönem başlıyor. Kendini hem maddi hem de manevi olarak zor durumda hissediyor ve bunu bir parça olsun hafifletmek için aylarca sürecek bir surf tatiline çıkıyor. Bu tatili boyunca eksikliğini hissettiği bir elektronik eşya dikkatini çekiyor. Surf üzerinde fotoğraf çekemiyor, çünkü cep telefonu veya kamerası buna uygun değil. Telefonu surf tahtası üzerinde bir yere monte etmeye çalışsa da başarısız oluyor.
Tatilden döner dönmez yaptığı ilk iş bir prototip üretmek oluyor. Bu prototip, çözünürlüğü son
derece yüksek, örneği olmayacak derecede ergonomik, aksiyon sporlarına çok uygun, bunun
yanında hayatın her alanında kullanabileceğiniz, fiyatı son derece uygun bir kamera.
İsmini ise; GoPro koyuyor.
Bugün şirketinin değeri 4.000.000.000 USD.
Hikaye sayısını çoğaltmanın anlamı yok. Hepsinin izlediği ortak bir yol var.
1-Vazgeçme. Eğer vazgeçmezsen, seni yenemezler.
2-Şu an içinde olduğun duruma başkaları ‘başarısızlık’ diyebilir. Sen inandığın değerlerden taviz vermeden çalış. Şu an içinde olduğu durum, başarının sürdürülebilir ve anlamlı olması için yaşadığın hayatının bir kesidi.
Tüm hikayelerdeki zor ve sert geçen bu dönemler dikkat çekici. Çok değer verdiğim bir meslektaşımın dediği gibi: “Yağmur yağacak lakin güneş çıkması baki…” Canını sıkma.
Orjinal bilginin, yaptığımız hatalarda, ismine başarısızlık dediğimiz deneyimlerde olduğunu unutmayın.
Benim naçizane tavsiyem, kendimize hata yapmak ve başarısız olmak için hayatımızda alan açmalıyız. Kim bilir, belki en büyük başarısızlığımız, hayatımızdaki en kıvanç duyduğumuz bir başlangıcın habercisidir ve bunun böyle olup olmadığını yaşamadan bilemezsiniz!
Tabii ki hayatınızda başarılar dilerim ve keyfinizi kaçırmayacak derecede de başarısızlıklar!
Haftaya; Hikayen yoksa, işin zor!
Görüşmek üzere…
Arda Ös