“Bilinçaltı ürkütücü bir canavar değildir. Doğal bir organizmadır. Ancak bilinçli davranışımız işe yaramaz duruma girdiğinde tehlikeli olabilir.”
Carl Gustav Jung
Sizce;
-Cerrahların giydiği ameliyat önlüklerinin, tüm dünyada mavi veya yeşil olmasının sebebi, evrensel bir moda akımının neticesi mi?*
-En sevdiğiniz kokuyu sevme ve değiştirmeme nedeninizin, bilinçli bir tercihe mi dayandığını düşünüyorsunuz?**
-Eğer pantolon giyiyorsanız; fermuarınızı açık unutmuş olabilmenizin nedeni…sadece kontrol etmemek olduğunu mu düşünüyorsunuz…?
En son soruyu okuduktan sonra, fermuarını kontrol eden kişi sayısının anlamlı bir değere ulaşması, size bilinçaltının önemini hakkında basit bir fikir verebilir.
O zaman;
Yukarıdaki soruların bir kurgusu olduğunu, bu soruyu sorma şeklimi önceden yapılandırdığımı, cevapları %90 oranında önceden bildiğimi ve soruların sıralamasının bilimsel bir düzeneğe göre verdiğimi söylesem…
“Genel olarak yanılıyor ama asla şüphe etmiyor olabilir miyiz?”
Leonard Mlodinow
Ben bu konuda Bay Leonard kadar karamsar değilim ve dahası, bu kadar karamsar olunmaması gerektiğini düşünenlerdenim.
Bir çok tercihimiz konusunda bilinçli olduğumuzu düşünmek hoşumuza gidiyor…gerçekten bilinçli olup olmadığımızı düşünmek değil!
Basit ve bilindik bir örnek;
Bir futbol topuna şut çeken, hortumu havada yavru bir fil düşünmeyin!
Sizce; düşünmeyin dememe rağmen, bunu düşünmemek mümkün mü?
Bilinçaltı ile ilgili basit bir kural; Eğer birisinin bir şey düşünmesini istiyorsanız, onu önce siz düşünün!
Artık şimdi, kendinizi son derece zinde hissettiğiniz halde, bir başkasının;
“Bugün biraz hasta gibi görünüyorsun, rengin solmuş sanki, kendini nasıl hissediyorsun…? İyi misin…?”
Sorusuna
“Yooooo hiç bir şeyim yok gayet iyiyim…” demenizin ardından, aynaya bakıyor ve durumunuzu gözden geçiriyor olmanızın sebebini biliyorsunuz!
Bu konuda sırası gelmişken size hatırlatmam gereken diğer bir nokta ise kendiniz ile konuşmanız sırasında, kullandığınız sözcükler.
Kural 2; Bilinçaltının şaka algısı yoktur…
Garip bir şekilde, kendisi ile konuşan insanları ‘deli’ diye kodlamamıza rağmen, kendimizle konuşuruz. Hatırlayın; Ekmek almayı unuttuğunuzu tam kapıda fark ettiğinizde; ‘-Ah aptal kafam, gene unuttum, gene unuttum…’ Kontrolünüz dışında uzayan bir toplantı sırasında; ‘-Bu saçmalığın içinde olduğuma inanamıyorum…’ En iyi bildiğiniz şey, dilinizin tam ucunda…ama onu söyliyemiyorken; ‘-Nasıl olur ya, nasıl hatırlayamıyorum onun adını…neyse hatırladığımda sana mesaj gönderirim…’ anlarında…sıklıkla kendimizle konuşuruz.
Bunu, ayna karşısında saçlarınıza şekil verirken de yaparız (şimdi çok güzel oldu, seviyorum kendimi veya saçlarım bir türlü şekle girmiyor, kuaföre gitme zamanım geldi -veya benim gibi, saçlarınız yoksa, umrunuzda dahi olmayabilir:)), sıkışık bir trafikte ağır ağır ilerliyorken (kaza oldu herhalde). Biliyorum tabii ki deli değilsiniz…ama kendi kendinizle konuşma halinizin farkında olmak sizi çok şaşırtacak. Çünkü iç sesi susturmak hiç kolay bir iş değildir ve iç sesiniz, kendinizle gerçekleştirdiğiniz bir diyalogdur.
O sesi kontrol altına almalısınız. Çünkü; o ses ile bilinçaltınızın doğrudan bir bağlantısı mevcut. Çünkü bilinçaltınız o sese sadece olumlu onaylama yoluyla karşılık veriyor.
Yani, siz; -Ah aptal kafam…-Ben akılsızım ki bak gene bu hatayı yaptım…-Bu sıralar unutuyorum, bir unutkanlık geldi bana… dediğinizde, -bu sizin için rasyonel bir durum olmasa bile- bilinçaltınız bu irrasyonel durumu onaylar.
Lütfen bu ve benzer durumlarda kendiniz ile yaptığınız konuşmalara dikkat edin.
Ya seçimlerimiz…
“Her şeyi mantığın yasalarına göre yönetmek, pratik hayatta saçmalığa yöneltir.”
R.David Precht
Sıkı durun; kendi özgür iradenizle yaptığınızı düşündüğünüz seçimler bile…irrasyonel faktörler tarafından tetikleniyor…Zihninizin en zorlandığı nokta; rasyonel olmak ve/veya olamaya çabalamak.
Ayakkabı dolabınızda kaç çift ayakkabı var?, T-Shirt…şu noktada anlaşalım; eğer serbest kıyafet giyiniyorsanız-burası da ayrı bir muamma lakin…bu konu sonranın konusu- yaz mevsiminde, ideal bir hafta için en fazla 5 bilemedin altı T-Shirt yeterli olacaktır. Neden daha fazlası var? Kahvaltıya, bir ekmek daha fazla almak için, ekmek eksiltmek adına daha az düşündüğümüzün farkında mısınız?
-ve koyu olarak işaretlediğim kelimeyi tişört olarak okudunuzun…
– Size para kazandıracak bir kaç tavsiye; Seçim sırasında bilinçaltının oynadığı muazzem bir rol var. Onu bu rolden düşürmenin kuralı; sorgulamak. Ve bizim en az yaptığımız şey.
Şunu deneyin; Alışveriş yapıyorsunuz ve gene ayakkabıcıya gireceksiniz…hemen kendinize şu soruyu sorun: Buna ihtiyacım mı var? – Yoksa bunu istiyor muyum?
Lütfen; ihtiyacınız varsa alın! Tasarruf için işe yarayacaktır.
Ama tüm bunlardan çok ama çok ama çok daha etkili bir bilinçaltı temizliği tavsiyesi istiyorsanız, o da var: Televizyonunuzu çöpe atın!
Bu köşenin çok daha sağlıklı ve demokratik yürütülmesi adına, bana katkıda bulunmanızı istiyorum;
-Eğer bu konunun devam etmesini istiyorsanız. Twitterdan @EczaGundem ve @ardavearda’yı takibe alın… Ve; Bilinçaltı Mesajlar Seçimlerimizi Etkiliyor’a devam et veya benzeri bir şey yazın gönderin. Ona göre karar verelim. Sonuçlardan sizi haberdar edeceğim…
Sıradaki yazı, bilinçaltımın değil, bu yazıyı okuyanlara gelsin…
Şarkının sözlerinden alıntı:
♫ Televizyonunu at gitsin!
♪ Kır artık şu dönemi!
♫ Bakış açını yeniden yarat!
♪ Bu söylenmiş bir hikayenin tekrarı…
♫ Bu bir tekrar ve gittikçe eskileşiyor…
♪ Televizyonunu dışarı at!
♫ Hırsının kementini çöz
♪ Şimdi sezgilerini keşfet!
Ve yazının başındaki sorulara dair;
*: Gözümüzde, renkleri algımamızı sağlayan hücreler, kırmızı renge fazla maruz kaldığında, normalden daha fazla yoruluyorlar. Ameliyat önlüklerinin yeşil veya mavi olmasının nedeni, doktorlar kafalarını kaldırdıklarında etraflarında mavi veya yeşil rengi gördüklerinde kırmızı renge tepki veren hücreler bir müddet dinlenebiliyor.
**:O kokuyu sevme nedeniniz, çağrışım. O koku size bir şey çağrıştırıyor. O çağrışımı bilinçli bir şekilde bulmak rahatsız edici olabilir. Zaten, çağrışımın ne olduğu da önemsiz…önemli olan, çağrışımın gerçekleşmesi. Bunun açıklamasının çok zor olduğunun bilincinde olmama rağmen; İzmir ve oradaki yıllarımı özlediğimde Versace-Blue Jean yeter de artar. Tabii ki o zamanlarda benim ve etrafımın kullandığı kokuydu. Fakat ilginç olan; kokuyu bilemem ama o kokunun tüm İzmir’i beynime taşıdığını biliyorum.
İyi haftalar,
Arda ÖS