Yaşlanma hızında genler mi, yoksa yaşam tarzı mı daha etkili?
Hücrelerinizin yaşlanma belirtileri gösterip göstermediğini medikal bir tahlille anlayabilirsiniz. Duke Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Departmanından Doçent Dr. Daniel Belsky, yaşam tarzının da aynı derecede önemli bir gösterge olduğunu belirtiyor. Sıklıkla bazı faktörler yaşlanma sürecinin normalden daha hızlı ilerlemesine yol açabiliyor. Dr. Belsky, “Sonuçta genler yaşlanma hızını belirleyen pek çok faktörden yalnızca biri,” diyor. “Nasıl bir yaşam sürdüğünüz muhtemelen daha ağır basıyor.”
DNA zincirlerindeki kromozomların ucundaki moleküller olan telomerlerin, kişinin kalan ömrünün göstergesi olduğu kanıtlanmış durumda. Sağlığı kötü durumda olan, ya da hayatta kötü tercihler yapan kişilerin telomerleri çoğu zaman daha kısa oluyor. Öte yandan, bu kişilerin ileri yaşlarda sağlık problemleriyle karşılaşma olasılığı da daha yüksek. Neyse ki olumlu yaşam tarzı değişiklikleri yaşlanmayı yavaşlatabiliyor.
Yaşlanmayı hızlandıran etkenler
- SİGARA: 40 yıl boyunca günde bir paket içmek ömrünüzden yedi yıl götürebiliyor.
- STRES: Uzun süre stres etkenleriyle yaşamak erken yaşlanmaya yol açabiliyor.
- OBEZİTE: Vücutta fazla yağ, hücrelerin yaşlanma sürecini hızlandırabiliyor.
- HAREKETSİZLİK: Hareketsiz bir hayat sürenlerin hücresel düzeyde yaşlanma hızı artıyor.
- BESLENME: Kilonuz ne olursa olsun, yaşlanma sürecini yavaşlatmak için sağlıklı beslenme büyük önem taşıyor.
- TOKSİK ORTAMLAR: Örneğin, egzoz dumanları içinde çalışan trafik polislerinin telomerleri normalden daha kısa.
Uzun yaşamın formülü de kişiye özel
Hepimiz farklı hızda ve farklı şekillerde yaşlandığımızdan, yaşlanmanın işaret ve belirtilerinin yönetimi herkes için aynı olmayacaktır. Bugün bunu tıpta da
görüyoruz: Bazı insanlar bazı ilaçların yan etkisini görürken, diğerleri görmüyor, ya da ilaçları farklı hızlarda metabolize ettiklerinden, daha yüksek veya daha düşük dozlarda kullanmaları gerekiyor. Aynı durum ömrümüzü uzatmaya yardımcı olmayı vadeden diğer tedavi ve uygulamalar için de geçerli. İşte bu noktada hastalıklara karşı korumada ve tedavide, kişinin genetik yapısına ve içinde yaşadığı çevreyle yaşam tarzına duyarlı ve yeni gelişen bir yaklaşım olan hassas tıp devreye giriyor. Tedaviler bu faktörleri göz önünde tutarak yalnızca belirli hasta gruplarına örneğin genetik yapısı benzer olanlara uygulanıyor, ancak daha etkili olabiliyor.
Bağımsız yaşlanmak mümkün mü?
Çoğumuz yaşlının “Artık eskisi gibi hareket edemiyorum” dediğini duymuşuzdur. Bu fiziksel sınırlamalar yaşlanma denen biyolojik sürecin doğrudan sonucudur ve çoğu insanın yaşlılıkla ilgili en korktuğu şey de budur. 2017’de yapılan bir ankette 30 yaş üstü Amerikalıların yüzde 63’ünün yaşlandıkça hareket kabiliyetleri ve bağımsızlıklarını kaybetmekten korktukları ortaya çıkmıştır.
Bu korkunun listenin en başında yer almasına şaşmamalı: Hastalık ya da düşme gibi travmatik bir olay herkesin başına gelmeyebilir ancak fiziksel yaşlanmadan kimse kaçamaz. Duyusal bozulmanın yanı sıra, kas ve kemik kütlesindeki kayıplar yataktan kalkmaktan torunlarla oynamaya kadar her şeyi zorlaştırabilir. 65 yaş üstü yetişkinlerin yüzde 50’ye yakınında artrit gelişir ve bir şeyleri tutmayı, merdiven çıkmayı zorlaştırır. Araştırmalar mobilite azaldıkça kişilerin toplumdan uzaklaşma, kronik hastalıklara tutulma ve yaşam kalitesinin düşmesi olasılığının arttığını gösteriyor. Yaşlı yetişkinlerin yaklaşık yüzde 14’ü kendilerini sosyal açıdan soyutlanmış hissettiklerini bildiriyorlar.
Öte yandan, yaşlanma karşısında çaresiz de değiliz. Araştırmalar önlemler almanın hareket kabiliyetimizi sürdürmemize yardımcı olabileceğini gösteriyor. Örneğin güç arttırıcı egzersizler sarkopeni olarak bilinen kas kaybıyla mücadeleye yardımcı olabiliyor. Bir çalışmada doksan yaşın üstündekilerde sekiz haftalık direnç egzersizleri sonrasında kas gücünün yüzde 174 ve yürüme hızının da yüzde 48 arttığı görüldü. Kemik kaybı, osteopeni ve osteoporoz da doğru beslenme ve egzersizle yavaşlatılabiliyor ve hatta ilaçla bir ölçüde önlenebiliyor.
Yaşlılıkta hem rehabilitasyona, hem de hareket kaybının önlenmesine öncelik verilmesi iyi yaşlanmada kritik rol oynuyor. Hareket kaybı yaşansa bile, bunu tıpkı bir yaralanma gibi ele almamız gerekiyor. Tüm hareket kayıpları geri çevrilebilir olmasa da, bazıları belli bir ölçüde tedavi edilebiliyor: Engellilik nedeniyle (banyo yapmak, giyinmek veya yürümek gibi) temel işlevleri yerine getiremeyen 400’den fazla yaşlı üzerinde yapılan bir çalışmada, yüzde 80’inin rehabilitasyonla bir yıl içinde bu işlevleri geri kazandığı ortaya çıktı. Bu grubun yüzde 50’si bu bağımsızlığı en az altı ay daha korudular.