Türk Eczacıları Birliği, bu yıl Eczacılar Günü’nün, Anneler Günü ile çakışması sebebiyle kutlamayı daha erkene alıp 9 Mayıs’da yapma kararı almıştı. Türk Eczacıları Birliği Başkanı Sayın Erdoğan Çolak yaptığı basın açıklamasında, hem eczacılığın 178. yılını kutladı hem de ülkemizde sağlık alanında yaşanan güncel sıkıntılardan söz etti. Bunlardan en çok gündem edinenler şüphesiz şehir hastaneleri ve reçetesiz ilaçlardı. Sayın Çolak bu konularla ilgili ilginç veriler paylaştı.
“Türkiye’de halihazırda kişi başına düşen yatak sayısı OECD ortalamasının altında iken var olan hastanelerin kapatılmasından vazgeçilmelidir.”
Sayın Çolak konuşmasında şu ifadelerde bulundu: “Hastaların tam teşekküllü modern sağlık komplekslerinde hizmet alması yurttaşlarımızın sağlığı açısından için elbette doğru bulduğumuz bir yaklaşımdır. Ancak bu devasa sağlık kampüslerinin, hastaların fizik mekân olarak sağlığa erişiminde güçlükler yaratabileceği ve salt hastane işletmeciliği perspektifi ağır bastığında sağlık hizmet sunumunun bir bakıma özelleşmesi sonucunu doğurabileceği gözlerden uzak tutulmamalıdır. Bu anlamda Türkiye’de halihazırda kişi başına düşen yatak sayısı OECD ortalamasının altında iken var olan hastanelerin kapatılmasından vazgeçilmelidir.
Şehir hastanelerinin içinde eczane açılmaması biz eczacılar açısından oldukça memnuniyet vericidir. Ancak mevcut durumda, şehir içindeki hastaneler kapandığı ve şehir hastanesinin etrafındaki arsalar da çoktan kapatıldığı için hastane karşısı eczanelerin ciddi bir ekonomik çöküşü ya da eczane göçü olgusu ile karşı karşıya olduğumuzu belirtmek isteriz. Bu hastaneler açılmadan önce ilaç hizmetinin kesintisizliğini de asla göz ardı etmeden mevcut eczanelerin varlıklarını sürdürebilmesini sağlayacak, hastanenin büyüklüğüne paralel biçimde etrafında açılacak yeni eczaneler için altyapı oluşturacak, kamusal sağlık hizmeti sunan eczanelerin yüksek rant ve ihalelere kurban edilmesini önleyecek bir planlama yapılmalıdır.
Sağlık okuryazarlığı düşük, ekonomik kaynakları kısıtlı olan toplumumuz reçetesiz ilaçlara henüz hiçbir şekilde hazır değildir.
Bir süredir reçetesiz ilaç kategorisindeki ilaç sayısının 87’den 1000’li rakamlara kadar çıkartılmasına yönelik çalışmalar yürütülmektedir. Reçetesiz ilaçların sıklıkla ilaçta reklam ile beraber yürüyen bir olgu olması bizlerde söz konusu ilaçların reklamının serbest bırakılacağına dair endişeler uyandırmaktadır.
Türk Eczacıları Birliği olarak geçtiğimiz yıl eczacıların yanı sıra kamu sağlık otoritesinin, ilaç sanayi temsilcilerinin, akademisyenlerin kısacası alanın tüm bileşenlerinin katıldığı çalıştaylar ve paneller gerçekleştirdik. Böylelikle herkesin görüşlerini aktarmasına zemin oluşturmak istedik. Bütün bu tartışmalardan sonra bizim bu konudaki temel yaklaşımımız şudur: Hasta-insan odaklı eczacılık anlayışı çerçevesinde toplum sağlığının, hasta güvenliğinin, ilaca erişim hakkının ve nitelikli ilaç hizmeti sunumunun korunması ve geliştirilmesi dün olduğu gibi bugün de birincil önceliğimizdir. Sağlık okuryazarlığı düşük, ekonomik kaynakları kısıtlı olan toplumumuz reçetesiz ilaçlara henüz hiçbir şekilde hazır değildir.
Hastaların %75,5’i uzmana danışmadan kendi kendine ilaç kullanıyor
Yapılan bilimsel araştırmalar kendi kendine tedavi çerçevesinde reçetesiz olarak kullanılan ilaçların doğurduğu sağlık risklerini bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Bir araştırmaya göre hastaların %75,5’i doktora veya bir sağlık personeline danışmadan kendi kendine ilaç kullanmaktadır. %13’ü kendi kendine kullandığı bu ilaçları yanlış kullanmaktadır. Hastaların %11’e yakını aynı hastalık için başkalarının kullandığı ilaçları kullanmakta ve % 24,5’i kendisine iyi gelen bir ilacı başkasına önerebilmektedir.
Reçetesiz ilaç kategorisinin genişletilmesi; kendi kendine ilaç tedavisine başvuran kimsenin hastalık belirtilerinin altında yatan ciddi durumu fark edememesi, ilaç prospektüslerini okuyamaması veya anlayamaması, yanlış ilaç kullanımı, doz aşımı, ilaç-ilaç etkileşimi, ilaç-besin etkileşimi, ilaç ve beraber alkol alması halinde oluşabilecek sorunlar gibi pek çok riske gebedir.
Sağlık okuryazarlığı ilkokul 2 olan bir ülkede ilaçta reklamın yaratabileceği felaketler iyi düşünüp taşınılmalıdır.
Diğer yandan toplumun sağlık okur-yazarlığı düzeyi göz önünde bulundurulduğunda, ilaçların herhangi bir ticari ürün gibi reklamının yapılması, ilaç kullanımının artmasına bağlı olarak ilaçlardan kaynaklı sorunları ve tedavi gerekliliğini, dolayısıyla hem kişilerin hem kamunun sağlık maliyetlerini artıracaktır. Türkiye’de okuryazarlık oranı zorunlu eğitime rağmen ilkokul 3,5, sağlık okuryazarlığı oranı ilkokul 2 seviyesindedir. Sağlık okuryazarlığı ilkokul 2 olan bir ülkede ilaçta reklamın yaratabileceği felaketler iyi düşünüp taşınılmalıdır. İlaç şirketlerinin Dünya çapında pazarlama faaliyetleri için harcadığı miktar 2011 yılında 92 Milyar Dolar, 2014 yılında 98,3 Milyar Dolardır. İlaçta reklam dolayısıyla 429,4 Milyar Dolarlık satış gerçekleştirilmiştir. Oysa ilaç şirketlerinin ar-ge’ye ayırdığı kaynaklar pazarlamaya ayırdığı kaynaklarının yarısı kadardır. Bu rakamlar oldukça düşündürücüdür. O nedenle yarın iyice ağırlaşacak, dallanıp budaklanacak, ceremesini çok acı bir biçimde çekeceğimiz sağlık riskleri, hatta ölümler ile karşılaşmak istemiyorsak reçetesiz ilaç, ilaçta reklam ve internetten ilaç satışına yönelik girişimlere izin verilmemelidir. İlaç hekim reçetesiyle eczacı kontrolü ve danışmanlığında hastaya sunulmalıdır.
Zehirlenmelerin % 67’sinin ilaç kaynaklı
Türkiye, eczacının bir eczanenin sahibi ve sorumlu müdürü olduğu, eczane zincirlerinin olmadığı, ilacın marketlere düşüp eczacının market çalışanına dönüşmediği ender ülkelerden biridir. Bu sadece biz eczacılar açısından değil ülkemiz açısından da büyük bir nimettir. Zincir eczane, market eczane uygulamaları halk sağlığını riske atmak demektir. ABD’de 2009 verilerine göre % 65’lere ulaşan ilaç zehirlenmelerinin başta gelen nedenlerinin reçetesiz ilaç, ilaç reklamı ve market eczaneler olduğu bizzat Amerikan İlaç ve Sağlık Dairesi (FDA) tarafından kabul edilmiştir. Türkiye’de de zehirlenmelerin % 67’sinin ilaç kaynaklı olduğu Ulusal Zehir Danışma Merkezi (UZEM) tarafından tespit edilmiştir. Bilinçsiz ilaç kullanımı sonucunda zehirlenme oran % 70 civarındadır.
Ülkemizde de bir süredir zincirin önünü açacak girişimlerde bulunulmaktadır. Bugün tamamen masum amaçlarla hareket ettiklerini iddia ederek farklı adlar altında süslü projeleri yürürlüğe koyan ve bazı eczaneleri bu projelere dâhil eden kimi çevrelerin fiili zincir oluşturma çabaları ile karşı karşıyayız. Ancak Türkiye’de eczacılığın genleriyle oynayacak, eczaneleri ayrıştıracak ve meslekî dayanışmayı zayıflatacak, toptan ilaç ve eczane perakendeciliği gibi uygulamalarla eczanelerin sahiplik yapısını değiştirerek zincirin önünü açacak bu tür projelere geçit vermeyeceğimizi buradan ilân etmek istiyoruz. Bu noktada değerli meslektaşlarımızı, Kooperatif Aidiyet Yılı ilân ettiğimiz 2017’de kendi öz-varlığımız, öz ekonomik örgütlenmemiz olan Eczacı Kooperatiflerinin şemsiyesi altında toplanmaya, kooperatiflere güç vermeye ve mesleki geleceğimizi birlikte kazanmaya davet ediyoruz.”