1. BÖLÜM
OTC kavram olarak nasıl tanımlanıyor?
OTC, over the counter olarak geçiyor. Yani “tezgah üstü” ürünler. Avrupa ve Amerika’da uzun yıllardır uygulanan bir yöntem.
Türkiye’deki kavram uzun süredir tartışılıyor. Aslında OTC Türkiye’de de var. Nasıl var. Devlet eliyle OTC yapılıyor. Uzun yıllardır insanlara sağlık ücretsiz olacak mantığı ile yaklaşıldı. Bu mantık uzun süreçte devletin üzerine ciddi bir yük getirince, bunun için farklı çözümler aranmaya başlandı. Bir de Türkiye’nin Amerika ve Avrupa ile kıyaslanması şu an mümkün değil. Çünkü sosyo-ekonomik ve kültürel yapısı Amerika ve Avrupa’dan çok farklı.
Amerika gibi bir ülkede dahi OTC ürünleri başa bela olmuş durumda.
Nasıl başa bela olmuş durumda?
Eczane dışında da bu ürünlerin bulunması, danışmanlık alınmadan, bu tarz ürünlerin zararsız olduğu kanısına kapılarak satılmasıyla insanlar zarar gördü. Bu durum Amerika’da maliyetleri aslında arttırdı. Çünkü sağlık problemleri nüksetmeye başladı. Bir insanın yıllık 240 $ gibi bir para harcadığı sektörden söz ediyoruz. Böyle bir sektör şu an Türkiye için mümkün gözükmüyor.
Türkiye’de nasıl uygulandı?
Yine eczanenin kontrolünde reçetesiz satılamaz dedik her ürüne. Ama bir sistemin getirdiği şekilde uzun sürede basit yani OTC dediğimizi ürünleri reçetesiz sattık. Ve devlette bunu ödedi. Devletin sırtına bir yük getirdi mi evet getirdi. Devletin sırtına yük getirirken ne yaptı burada hastanın sağlığını minimumda tuttu.
Aslında Türkiye modeli de bence tartışılacak bir modeldir avrupa açısından. Çünkü OTC ilaçları sıkıntı yaratmaya başladı.
Ama kapitalist sistem bu işten para kazanmak istiyor. Bu işi ticaret olarak görüyor. Ama Türkiye bunu yapı olarak belki sosyo-ekonomik ve kültürel yapımız elvermediği için, biz bu kavramı insan sağlığını önceleyerek yaptık.
İnsan sağlığı öncelikli durumda yaptık ama bazı durumlarda sıkıntı yaşamaya başladık. Devlet ödediği zaman da, bu kalemlerde son yıllarda reçeteye ulaşımın hekime ulaşımın kolay olmasıyla birlikte, bu rakamlar çok yükselmeye başladı.
Bu yüzden de Türkiye ile Amerika ve Avrupa arasındaki OTC kavramı ve tanımı birbirinden farklı. Farklı da olmak zorunda zaten.
Teb’ in OTC çalıştayı nasıl geçti? Bize içerik hakkında bilgi verebilir misiniz?
Şimdi bir çalıştay yapıldı ama Türk Eczacılar Birliği’ inin 2009’dan bu yana OTC için yaptığı bir çalışma yok. Yani 2009’da bir raporlama yapılmıştı o rapor üzerinden gidildi. Biraz ala acele bir araya gelmişiz gibi bir mantık gelişti bende. Tamam çalıştay çok iyi, bir araya gelmek çok iyi. OTC yi fikir olarak tartışmak da çok iyi. Ama insanlara önce OTC’nin ne olduğunu öğretmek gerekiyor.
OTC, ne getirecek ne götürecek onun anlatılması gerekiyor. Bu konuda Türk Eczacıları Birliği biraz daha yavaş kaldı. Sebebi de şu biz protokol ile uğraştık, saçma sapan yasalarla uğraştık. Bir türlü OTC ye geçemedik. Yani dedim ya her sene ayrı bir problemimiz vardı. TEB de genel olarak bu problemlere yoğunlaştı.
TEB’in de bu konuya yoğunlaşması gerekiyor. Çünkü biz yoğunlaşamadığımız her konuda şunu yaptık:
“Biz reklam istemiyoruz”, “biz eczane dışında ürünlerin satılmasını istemiyoruz” dedik. “Biz OTC nin satılmasını istemiyoruz” dedik. Eninde sonunda ne oldu? Eczacılar ellerindeki bu ürünlerin hepsini marketlere medikallere ve sağlık marketlerine kaptırdılar. Hatta kozmetik marketlere kaydı. Siz bunu satamazsanız kapitalist sistem bunu satacak birini buluyor.
Biz OTC ürünlerini satalım ama kamu sağlığını koruyarak satalım. Düzenlemenin içinde olursak ve bu işle ilgili gerçekten ciddi çalışmalar yapabilirsek gerçekten başarılı oluruz.
Çalıştayda herkes sadece fikrini söyledi aslında. Biz o çalıştaya başladığımızda TİCK Başkanı Hakkı Bey’in konuşmasıyla bana göre çalıştay bitti aslında. Niye bitti. Çünkü Hakkı bey konuşmasında kırmızı çizgilerini söyledi ve çıktı. Devlet kırmızı çizgilerini belirttikten sonra bunu kendi aramızda tartışmak yerine Sağlık Bakanlığı ile tartışmamız gerekiyor bence. Hakkı Bey’in söylediği 3 kırmızı çizgi vardı.
1-Reklam olmayacak,
2-Ürünler sadece eczanede satılacak, orada söylemediği bir şey daha vardı. (Benim bildiğim kadarıyla ki şuan kimsenin çok bildiğini düşünmüyorum)
3-Fiyatı devlet belirleyecek bunlar kırmızı çizgimizdir dedi.Fiyatı devlet belirlemek konusunda çok ısrarcı. Çünkü devletin bakış açısından şu var, fiyatı serbest bırakırsa yine bizim ekonomik yapımızdan dolayı insanların ilaca ayıracağı para çok olmayacak. Fiyatlar yüksek rakamlarda kalacak ve herkes ürünlere ulaşamayacak bu durumda devletin sırtındaki yük kalkmayacak.
OTC konusunda yaşanan en büyük sıkıntımız neydi?
Tarım Bakanlığı’nın bu tarzı ürünlere reklam yapılabilmesi için ruhsat vermesiydi. Bu bizi sıkıntıya soktu. Çünkü Türkiye’de bitkisel ürün zararsız ürün mantığı oluşmaya başladı. Vitaminlerin veya balık yağının hiçbir zararı yok gibi yanlış bir algı oluştu. Oysa doğru şekilde ve dozlarda kullanılmadığı için insanlar sağlıklarından oldu. O yüzden yasanın Türkiye için çok uzun soluklu tartışılması gerekiyor.
Avrupa’nın OTC sınıflandırmasına bakışı nasıl?
Bir ürünün OTC olabilmesi için; bağımlılık yapmaması gerekiyor. Çabuk emilmesi gerekiyor. Düşük toksisitesi olmalı. Geniş tedavi aralığında olması lazım. Yani tek bir endikasyona değil mesela basit bir ağrı kesici değil, hem baş ağrısında hem mide ağrısında hem de mide spazmında kullanılan geniş endikasyon aralığında ürün olmalı. Yan etki çok düşük olmalı.
Dediğim gibi OTC ürünlerde yanlış kullanım oranı çok yüksek olabilir. Bizim devlete yıllardır anlatmaya çalıştığımız bu. Biz mesleğimizi yapamıyoruz derken bunu anlatmaya çalıştık. Biz danışmanlık yapmak istiyoruz aslında. Aslında eczacının işi danışmanlıkken, ekonomi ile bizi çok baş başa bıraktılar. Birçok kalemde para tahsilatı yaptık ve bu para tahsilatını anlatmak zorunda kaldık.
İlaç kullanımını, dozu anlatacağımız, danışmanlık yapacağımız bu süreyi biz hastayla ticari iş yapmaya harcadık. Ekonomiye harcadık.
OTC yasası yapılacaksa, devlet Avrupa ve Amerika modelini alıp Türkiye’ye uyarlamamalı. Çünkü biz daha önce bunun sıkıntısını yaşadık.
Yani yasalar anayasalar yapılırken yurt dışı modelini uyarlamak bizde her konuda sıkıntıya neden oldu.
OTC Yasası da aynen diğer yasalarda olduğu gibi Avrupa’dan model olarak alınırsa Türkiye bundan çok büyük zarar görür.
OTC yasası neden geç çıkıyor?
Türkiye’de OTC yasası çıkartılırken korkulan nokta Türkiye’nin sosyo ekonomik ve kültürel yapısı bunu kaldırabilir mi. Buna bakmamız gerekiyor. En basit mantığı şöyle anlatayım ben size.
OTC kavramında yurtdışında reklam var. Reklamla ürün kullanımının Türkiye’de nasıl sorunlara yol açtığını hepimiz biliyoruz. Türkiye’de internet ve medya satışları vardı biliyorsunuz. Bel fıtığına son diyor ilaç satıyor mesela. Çok basit bitkisel ürünleri çıkartarak insanların hastalıktan kurtulduğunu söyleyenler oldu. Hatta bir sürü şarlatan de çıktı bununla ilgili olarak. İnsanlar sağlıklarından oldular.
Yani zayıflama ürünlerinden ölen kişi sayısı net belli değil buna rağmen bakanlığın verdiği sayılar korkutucu rakamlar. Yani biz bunu eczacı danışmanlığında vermezsek reklamla eczacının birbiriyle çatıştığı dönemler olacak.
Biz uzun süre eczanelerde bitkisel ürün satmadık. Fitoterapi eğitimi alan tek sağlık mensubu olmamıza rağmen eczacılarımız bitkisel ürün satmadılar.
Neden? çünkü ürünlerin nereden toplandığını bilmiyorduk. Nasıl stabil hale getirildiğini bilmiyorduk. Sterilizasyonun, toksisitenin nasıl olduğunu bilmiyorduk. Ürünlere güvenemiyorduk. Bir de ezbere kullanımlar çok büyük sıkıntılar yaratıyor. Mesela çok basit bitkisel bir ürün dediğimiz yeşil çay. Herkes tarafından neredeyse her yerden marketlerden alınıp kullanabiliyor. Ama bir tansiyon ilacı ile birlikte kullanıldığında çok büyük zararları var. Böbrek yetmezliğine kadar götürebiliyor. Bu kavramlar da bizi korkuttuğu için biz ürünlerden uzak durduk.
Sizce reklamlar olmalı mı?
Bir süzgeçten geçmesi gerekiyor her ürünün reklamı yapılamaz tabii ki. Endikasyon belirtecek bir reklam olmasın. Ama bir balık yağının, vitaminin, eczacı danışmanlığında alınabilecek bir ürünün reklamı yapılabilmelidir. Ancak bu şekilde devlet bir şekilde rahatlama sağlayabilir.
Devlet OTC yasasından ne bekliyor?
Devletin sırtındaki ilaç yükünü azaltmak. Şu an OTC yasası henüz oluşturulmamış olmasına rağmen insan sağlığı daha iyi korunmuş vaziyette bana göre.
İlaç sattığını iddia eden aktar benzeri yerlerin durumu nedir?
Tarım Bakanlığı ruhsatları işin içerisine girince, insanlar baharat adı altında ruhsat alıp insanlara ilaç diye ürün sattılar. Bunu bir çok yerde görüyoruz. Buna da nasıl engel olunamadı bir türlü anlayamıyorum. Bir sürü şarlatan kendi adına mağazalar açtı. Mağazalarında ürün sattı. Endikasyon belirtti. Ürünlerin üzerinde “kansere son, şekere son” gibi ibareler yer aldı.
Bu konuda denetimler yetersiz mi?
Şimdi Türkiye’de cinsel sağlık ürünleri benzin istasyonlarına kadar düştü. Bu ürünlerin tümünün içinden Sildenafil çıktı. Bunu denetleyemeyince insan sağlığı zarar görüyor. Sildenafil’den insanlar ölüyor. Bunlar bizim kayıplarımız. Yani bu ürünler benzin istasyonlarında, marketlerde satılabilecek ürünler değil.
OTC yasasının çıkmasında, bakanlığa düşen birincil görev nedir?
OTC yasası çıkartılacaksa bakanlık çok iyi bir hazırlık yapmalı. Ruhsatlandırmayı bitirmeli. Ondan sonra oturup bizimle konuşmalı. Ürünlerin tamamını Sağlık Bakanlığı ruhsatına çevirmeden bu görüşmeyi yaparsak çok büyük sıkıntı yaşarız. Biz bu ürünlerin tamamının Sağlık Bakanlığı’na geçmesini istiyoruz.
Tarım Bakanlığı Onaylı ürünler neden eczanelerde pek yer bulamıyor?
Türkiye’de Tarım Bakanlığı yönetim koşuluna bakalım; canı sıkılan bir tane atölye açıyor bir çay ürünü toplayıp paketleyip piyasaya veriyor. Bu ürünlerin ruhsatı var. Peki ama biz bu ürünlerin toksik etkisini biliyor muyuz?
Size çok basit bir örnek vermek istiyorum. Alman papatyası. Bir çok yerde alman papatyası satılıyor. Bunu çocuklarımıza / bebeklerimize içiriyoruz. Alman papatyası yol kenarlarında, egzoz dumanı altında yetişiyor ve toplanıyor. Ve bütün araçların egzozundaki ağır metalleri içinde bulunduruyor.
Bu ürünlerin toksite testi yapılmış mı? HAYIR.
Stabilizasyonu var mı? HAYIR.
Denetlemesi var mı? HAYIR.
Yani bizim kaygılarımız korkularımız bunlar. Eczacılar bu konuda çok hassas ve uzun süredir bu nedenle dikkatliler. Eczacı bitkisel ürünlere uzun süre sahip çıkamadı ve güvenemedi. Kolay satabileceğimiz ve sadece eczacının satabileceği ürünler bile internette ve marketlerde satıldı. Zayıflama ürünü satabilecekken satamadık. Bu ürünler internette ve marketlerde satılıyor. Fakat bu ürünleri satılabilecek tek yer eczaneydi. Ama biz yalan söylemedik, kandırmadık insanları. Çünkü hiçbir ürün bir ayda 20 kilo verdirmez size. Öyle bir mantık yok. Böyle bir şeyi bizim söyleme şansımız da yok. Çünkü biz bir yemin ettik. Biz sağlık mensubuyuz. Biz ticarethane işletiyoruz ama tüccar değiliz. Tüccarlar bu işi kullanmaya başladılar.
Geri ödemeli ürünler konusu nasıl?
Yıllardır Türkiye’de insanlara şunu anlattılar: “Sağlık bedavadır.” İlaca para ödemezsiniz mantığı var. İlaç ve sağlığa para ödemezsiniz ama muayene ücreti ödersiniz, fiyat farkı ödersiniz, katılım payı ödersiniz…
OTC kavramını oturtmakta o kadar zorlanacağız ki…
Çünkü Hekim bir ilacı yazıyorsa eczacı ve devlet bu ilacı mutlaka ücretsiz vermek zorunda mantığı var haklımızda. “Hekim yazdı nasıl ödenmez?”, “Devlet nasıl ödemez?” diyen insanlarla uzun tartışmalara girdik bugüne kadar.
Bir hekimin elini kısıtlayamazsınız. İlaç dışı bir ürünle sizin tedavinizi hızlandırabilir yan etkileri ortadan kaldırabiliyor. Yani biz bunu en son probiyotiklerde yaşadık. Probiyotikler şu an dünyada yıldız hale gelmiş durumda. Her reçetede neredeyse varlar. Bağışıklık sistemini korumada, otizmin bile sebebi olacağı düşünülüyor. Bu konuda o kadar güzel çalışmalar var. Ama bizde devlet bunu ödemiyor. Devlet bunu ödemeyebilir. Ama bu ürünlerin neden devlet tarafından ödenmediğini vatandaşa anlatmak için biz 10 dakika vakit harcıyoruz. Yani devlet bunu bizim sırtımızdan almalı. Ben eczacı olarak ödeme ve ticari koşullara girdiğim zaman probiyotik ürününü nasıl kullanacağını anlatamıyorum.
Birinci Bölümün Sonu
Yazının ikinci bölümü çok yakında Ecza Gündem Haber sayfasında