Çok sevdiğim ve değer verdiğim arkadaşım yıllar sonra Amerika’daki iş hayatını sonlandırıyor ve Türkiye’ye dönüş yapıyor. Kıskanılacak bir öğrenim hayatının ardından -Robert College, ardından Stanford’da Mühendislik ve Wharton College’de Stratejik Yönetim MBA- girdiği profesyonel hayatı da, Amerika’da, Mc Kinsey’de çalışarak başarılarıyla taçlandırmış.
Türkiye’de de, Telekom operatörlerine hizmet veren dünyanın en büyük teknoloji firmalarından birinde, Özel Müşteriler Müdürü -Orijinal Adıyla, Key Account Manager- pozisyonunda iş hayatına devam edecek. Geleli yaklaşık altı yedi ay olmasına rağmen intibak etmesi hiç zor değil.
Buluşmamız bol muhabbetli. Farklı kültürlerle çalışmak, memleketin kurtarılması, Fenerbahçe
derken benim profesyonel olarak ne yaptığımı tam anlamadığını söyledi. Bu gibi durumlarda ‘-Ben profesyonel koçluk yapıyorum…’ demekten imtina ediyorum çünkü bildiğiniz gibi memlekette her üç kişiden biri ‘koç’ neredeyse. ‘-Eğitim işindeyim dedim…Kurumlarla çalışıyor ve kişilerin / kurumların gelişimini baz alan öğrenim projeleri üretiyorum…’ Beni daha iyi anlamak için, çıkan ihtiyaçların genelde hangi başlıklar olduğunu merak etti. Genellikle çıkan ihtiyaçlar da; iletişim çatısı altında toplanmış olan, müzakere, ikna becerileri, etkin dinlemek, geri bildirim vermek diyebiliriz.
Büyük ihtiyaç ise motivasyon.
Kişiler, yaptıklarından daha iyisini yapabileceklerine dair inançlarını kaybetmiş durumdalar… Ve…
Ben de tam olarak burada devreye giriyorum; geleneksel olmayan öğrenim metodlarını kullanarak -ki bunlar profesyonel koçluk+yaratıcı drama+takım koçluğu+öğrenimi oyunlaştırma gibi- kişiler ile kaynakları arasında bağ kurmalarına yardımcı oluyorum. “Zaten bir kere mevcut kaynakları ile bağ kuran kişinin önünde dağlar durmuyor” dedim.
Bana bu ülkede yapılacak en zor işi yaptığımı söyledi. Tam olarak onun sözleri ile:
“Şimdi ne yapmaya çalıştığını anladım Arda’cım sen Türkiye’de -gördüğüm kadarıyla- yapılacak en zor işi seçmişsin. Çünkü burada herkes, her işi biliyor!
Hele senin ihtiyaç olarak tespit ettiğin başlıkları düşününce ohoooooo. Müzakere mi, pazarlığın en iyisini biz yaparız, sen ne anlatacaksın. Dinlemek; biz var ya, milletçe bizden daha iyi dinleyen bulamazsın. Geri bildirim; ben sana ne yaptığını anlatayım, olsun sana geri bildirim. Empati; çok takılma sen onu da hallederiz. Hedeflerle yönetim; hedefimiz en yüksekler inşallah.”
Çok güldük velhasıl… Çok düşüneceğimiz halimize.
Kısaca Amerika’daki kurumlar ve orada işlerin nasıl yürüdüğünü anlattı. Diyelim ki başlık iletişim. İletişim programları için ihtiyaç doğması beklenmiyor. Çünkü elin oğlu bunları gereklilik olduğu için alıyor. Geri bildirim programını belli bir saat almak zorundasın ki, seni yönetici havuzuna soksunlar. Ha eğitimi aldın iş bitmedi. Uygulamaların ile öğrenimini yakın hale getirmelisin.
İşin de özü bu, çünkü;
BİLDİĞİN DEĞİL ÖĞRENDİKLERİN VE O ÖĞRENDİKLERİN İLE NE YAPTIĞIN ÖNEMLİ.
Zaten soracak olursan…herkes biliyor.
Bol muhabbetli meclisimiz gene bol muhabbetle kapandı. Kısa zamanda tekrar görüşmek üzere ayrıldık.
Hani bu muhabbetten sonra yaptığın işi düşününce, hevesin hiç mi kırılmadı derseniz; yalanım yok, hevesim kırılmadı ama canım çok sıkıldı…Ta ki…
Buluşmamızdan iki bilemedin üç ay sonra arkadaşım aradı ve bu işi yapan biri olarak bana çok güvendiğini, terfi alacağını ama bir değerledirme merkezine girdikten sonra bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin belli olacağını söyledi. Değerlendirme merkezinde ne yapacağını bilmiyordu. Onu bu konuda yetkin bir profesyonel koç arkadaşımla çalışacağı şekilde yönlendirdim.
Ne mi oldu…
O günden bu yana, aşağı yukarı dokuz sene içerisinde beş kere terfi etmiş. En son geldiği noktada ise;
http://www.patronlardunyasi.com/haber/Ericsson-da-Turk-yoneticiye-buyuk-gorev/161757
Daha da iyisini yapmak için hala kendini zorluyor.
Kıssadan hisse;
Velhasıl, her yazımı takip eder, bir çoğundan sonra da muhakkak geri bildirim verir ve ne o, ne de onun gibiler;
“Ne okuyacağım ya, ben bunların hepsini biliyorum zaten…” demez!
Arda ÖS