Ramazan’ın gelişi ile birlikte insanların alışkanlıkları ve günlük aktiviteleri değişebiliyor.

Güne başlanan saatler, yenilen yemekler, uyku öncesi alışkanlıklar gibi birçok farklılık bu aya damgasını vuruyor. Peki bu değişimler ne kadar doğru uygulanıyor?

Gelin buna farklı bir açıdan göz atalım.

Ramazan ayı denilince akla gelen ilk hayat tarzı değişikliği kuşkusuz sahur oluyor. Normal yaşantıda asla tavsiye edilmeyen gece beslenmesi Ramazan ayında hayatlara 180 derecelik bir dönüş yaparak giriyor. 15 saatlik açlığın ve susuzluğun son kalesi olan sahur, besinsiz geçecek güne hazırlık yapılabilmesi ve eksikliği hissedilebilecek besinlerin alınması konusunda çok büyük bir önem arz ediyor. O yüzden ilk yanlışımız uykunun bölünmemesi için sahura kalkmamak oluyor.

Ancak sahurla ilgili yanlışlar burada bitmiyor.

Gecenin geç saatinde yenilen bu yemeğin metabolizma üzerinde yarattığı etkilerin yanında bir de regürjitasyon etkisi görülebiliyor. Yani alınan gıdaların mide özsuyu ile beraber hemen uyku pozisyonuna geçilmesi ile ağza gelmesi olayı gerçekleşebiliyor. Bu yüzden yemek yenildikten hemen sonra yatar pozisyona geçilmemesi özellikle Gastroözofageal Reflü hastaları açısından dikkat edilmesi gereken hususların başında geliyor.

Her ne kadar değişen alışkanlıklar ve uyum sağlanan yeni bir hayat tarzından bahsediyor olsak da değiştiremeyeceğimiz ve uyum sağlayamayacağımız durumlar da olabiliyor.

Ramazanda düzenli ilaç kullanımı 

Ramazan ayında oruç tutulması sebebiyle normalde gün içinde alınan ilaçların hastaların kendi değerlendirmelerine göre kesilmesi kesinlikle doğru bir yaklaşım değildir. Kullanılan bu ilaçların gözle görülemeyen ve hayati önem taşıyan görevleri olabilir. Bu yüzden hekime danışılmadan ilaç düzeniyle oynamak Ramazan ayında yapılan yanlışlar listemizde başı çeken değişikliklerden biri olarak kendine yer ediniyor.

İftar vaktine gelindiğinde ise yanlışlar listemiz tıpkı bir Ramazan pidesi gibi kabarıyor.

Bu kabarık listenin başını da bu benzetmenin sahibi çekiyor. Ramazan pideleri her ne kadar kokusuyla acıkmış bedenlerin aklını başından alsa da aslında vücudun besin ihtiyacını karşılamaktan oldukça uzak kalıyor. Bütün gün aç kalan vücut birçok besine ihtiyaç duyarken sırf açlığın giderilmesi için bu beyaz ekmek türevinin tüketilmesi günlük alınması gereken protein, yağ, vitamin gibi hayati maddelerin eksik kalmasına sebep olabiliyor. Bu yüzden doğru bildiğimiz ve Ramazan ile eşleştirdiğimiz bu pidelerden uzak durmak bu kritik ayda vücudun ihtiyaçlarını karşılamak açısından büyük bir önem arz ediyor.

Peki pide yenmeyecekse ne yenecek? Masanın bir ucundan göz kırpan iftariyeliklerle mi karınlar doyacak?

Ne yazık ki bu konuda da ezber bozmaya, hayır demeye devam ediyoruz. İftariyelikler, her ne kadar içerdikleri besin değerleriyle ve lezzetleriyle iftar sofralarının vazgeçilmezi olsalar da oldukça yoğun gıdalar olmaları nedeniyle susuzluğu derinleştirerek metabolizmanın ihtiyaçlarına cevap verilmesine engel olabiliyor. 15 saatlik susuzluğun vücut üzerinde yarattığı etki göz önüne alındığında önceliğin bu ihtiyacın giderilmesi ve bunun önüne geçebilecek etkenlerin ortadan kaldırılması gerektiği sonucuna varıyoruz.

Özetlemek gerekirse Ramazan ayının gözdesi iftariyeliklerin tüketimi sıfıra indirilmese de azaltılması metabolizmanın işleyişi açısından bedenlere nefes aldıracaktır.

İftar saati geldi, sular içildi, dengeli bir biçimde beslenildi; peki yemekten sonraki tatlı çay faslı ne olacak? Hemen söyleyelim ne olacağını, yok olacak!

Bütün gün süren açlığın ardından kafalarda oluşan algı genellikle ne yense mubah olacağı yönünde oluyor. Ancak normal günlük yaşantıda tatlı neyse Ramazan’da da tatlı odur. Vücuda girecek fazla glikoz yağ olarak depolanacak ve Ramazan’daki o meşhur kilogram artışlarının temelini oluşturacak. Kilogramdaki bu artış da birçok damar hastalığına ve diyabete kadar gidebilen tablolar ile karşımıza çıkacak. Bu yüzden “Bütün gün zaten yemek yemedim o zaman tatlı yiyebilirim.” mantığından uzaklaşmak kişinin sağlığı açısından en doğru olan olacaktır.

Bir de çay demiştik; oldukça masum görünen, yılın her ayı mutfaklardan eksik olmayan siyah çay özellikle Ramazan ayında pek de masum olmuyor. Siyah çayın yarattığı diüretik etki kişinin daha fazla idrara çıkmasına yani su kaybetmesine sebep oluyor. Bu da özellikle 15 saat susuzluğun yaşandığı Ramazan ayında vücudun su ihtiyacının karşılanmasının önüne geçiyor. Bir sıvı olmasına karşın yarattığı bu etki ile siyah çay, doğru bilinen yanlışlar listemizin belki de en iddialı üyesi olmaya hak kazanıyor.

Normal bir Ramazan günündeki yanlışları tamamladıktan sonra tekrar başa, yani sahura dönüyoruz.

Ancak beraberimizde iftardan kalan yemekleri getirmiyoruz. İşte bugünkü son yanlışımız da tam olarak bu, iftardan kalan yemeklerin sahurda yenmesi. Vücudumuz çeşitliliğe ihtiyaç duyar, farklı besinler ile hayat bulur.

Eğer biz zaten 2 öğün beslendiğimiz Ramazan ayında bu 2 öğünü de aynı besinler ile geçirirsek birçok besinin eksikliğini çekebiliriz. Ayrıca kahvaltıdaki gıdaların vücudumuz için arz ettiği önem de kaleme alınması gereken bir başka değerli konu olarak karşımıza çıkıyor.

https://www.eczagundem.com/ramazanda-beslenme-ve-yasam-tarzi/

https://www.eczagundem.com/kronik-hastaligi-bulunan-bireyler-ve-ramazan/

Daha fazla bilgiye sahip olmak istiyorsanız  linkinlerden bu başlıktaki diğer yazılarımıza göz atabilirsiniz.

Sevdiklerinizle aranıza sadece sosyal mesafe koyarak geçireceğiniz ve artık doğru bilinen yanlışları yapmayacağınıza inandığımız mutlu bir Ramazan diliyoruz.

Sağlıkla kalın.

Stj. Dr. Berke Tan Döven

Tekrar Hoşgeldin!

Hesaba Giriş Yap

Hesap Oluştur!

Kayıt Olmak İçin Aşağıdaki Formu Doldurun

Kullanınıcı Sözleşmesi ve Gizlilik Politikası Aydınlat Metnini Kabul Ediyorum.

Şifremi Unuttum

Lütfen şifrenizi sıfırlamak için kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.